Ergenlik hızlı değişim ve yeniden yapılanma dönemidir. Bu değişim ve yeniden yapılanma sadece bedenin hızlı büyümesi, cinsel organların değişmesi, dürtülerin şiddetlenmesiyle sınırlı değildir, ruhsal yapı da bu evrede hızla değişir ve yeniden şekillenir. Bu değişim ve gelişimler fiziksel, ruhsal ve sosyal alanda kendini göstermektedir. Bu dönemin başlangıcı ve bitişi her bireyde farklılık gösterse de genel olarak kızlar yaklaşık 9-11, erkekler ise 11-13 yaşlarında ergenliğe girerler. Yani ergenlik buluğ ile başlar ve bitişi tam olarak belli değildir.
Hormonal değişiklikler ve kimlik bocalamasından ötürü stresli bir dönemdir ergenlik… Ergen her aynaya baktığında bedeninin bir öncekinden farklı olduğunu görür . Fiziksel olarak boy uzaması, sesin değişmesi, vücutta büyüme, mensturasyon, ruhsal olarak kimlik arayışının tetiklediği agresifleşme, ailenin doğrularını reddetme ve kendi kararlarını verme isteği, sosyal olarak ise bir yer edinme arayışı, idol seçme ve model arama süreci. Aşılması gereken tüm bu görevlerle birlikte birey uzun ve meşakkatli bir yolculuğa başlar.
Beyin ergenlik döneminde dramatik bir değişim geçirir. İnsan beyni gelişimini ergenlikte tamamlar. Beynin ön bölgesinde bulunan prefrontal korteks, karar verme, planlama ve strateji oluşturmada yardımcı olan bir yapıdır, duyguların kontrolünden sorumlu beyin sapıyla birlikte ergenlikte hızlı bir değişim sürecine girer. Yaklaşık 100 milyon nörondan oluşan beyin bu dönemde nöronlar arası bağlantıyı arttırır ve ergenin düşünme süreçleri farklılaşır, yetişkine daha yakın bir mantık kurgusu geliştirdiği görülür.
Ergenlik döneminde geçirilen bir diğer değişiklik ise birincil ve ikincil cinsel özelliklerle belirlenen cinsel olgunlaşmadır. Birincil cinsel özellikler üreme organlarındaki değişikliklerdir. İkinci özellikler ise bedenin değişmesi, büyümesi, sesin farklılaşması gibi değişimlerdir.
Ergenlik yaş, dönem veya konumdan öte bir zaman ve uğraş meselesidir. Altüst olan dürtüsel dünyayı yönetebilmek, cinselleşmiş bedenle tanışmak önemli bir aşamadır ergen için. Özellikle bu döneme kadar onu buna hazırlayacak bir modelin varlığından yoksun ise, tüm bu meseleleri halletmek ergen için güç olacaktır. Unutmayalım ki ergenlik dönemi insanın erişkin yaşamındaki karakter yapısı ve davranış kalıplarının şekillendiği, benimsendiği ve yerleştiği bir dönemdir. Krizle baş etme, karşı cinsle ilişki kurma, ebeveynin konumlandırılması, yaşam idealleri gibi birçok konu bu dönemde gündeme alınır, işlenir ve yaşam boyu ergenlikte kazanılan bu yapı etrafında devam eder.
Ergenlik bir kimlik inşa etme sürecidir. Kimlik bir kişiyi bireyselleştirmeyi sağlayan, onu diğerlerinden farklı kılan, kalıcı olmasalar da saptanabilir özellikler içeren bir yapı şeklinde tanımlanabilir. Toplumsal kimlik ise bir topluluğa ait olmak duygusu demektir ve bireyin belli özgün davranışları kabullenmesini zorunlu kılar. Bu bağlamda ergenlik kişisel ve toplumsal düzlemde kendine ait tanımların oluşturulduğu bir dönemdir.
Değişim, büyümek, başkalaşım ve dönüşüm şeklinde pek çok tanımı içinde barındıran bu dönemde birey hem büyür hem de değişir. Büyümek ergenliğe özgü değildir, çocuklar da büyürler ama pek değişmezler. Ancak ergenler hem büyürler hem de değişirler. Bu anlamda ergenliği ikinci doğum olarak tanımlayabiliriz. Anne karnından yeni çıkan fetüs hayat karşısında oldukça savunmasız, bakıma, korunma ve kollanmaya muhtaç bir haldedir. Kırılgan ve dayanıksızdır. Aynı şekilde çocukluktan çıkıp yetişkin yaşamının kapısının aralandığı bu dönemde de birey her anlamda savunmasızdır. Bu dönemin kırılganlığını anlatmak için yengecin kabuk değiştirme metaforuna gönderme yapılır. Yengeç kabuk değiştirirken çevresel etkenler, sert bir rüzgar, ufak bir kıymık batması hayat boyu sürecek, kalıcı izler bırakır bedeninde. Öyleyse ergenlik bireyin oldukça zayıf ve duyarlı olduğu bir süreçtir. Bu yüzden değişimin kaygan zemininde düşe kalka ilerleyen birey için destekleyici çevrenin varlığı sağlam bir kişilik geliştirmesinde hayati önem taşır.
Ergenlik bireyin kendini ilk kez özne olarak tanımladığı ve bir sonraki krize kadar geçerli sayacağı kimliğine kavuştuğu bir dönemdir. Fetüsken bebek olan birey, çocukken ergen olur, sonraki aşama ise canlıyken cansız olmak yani ölümdür. Bu anlamda çocuk doğurabilecek kapasiteye fiziksel olarak ulaşılması beraberinde ölüm kaygılarını da getirir. Sonun başlangıcı doğumdur ancak sonun başlangıcının farkına varılması ergenlikte olur. Bu bağlamda ruhsal hastalıkların en sık görülen başlangıç yaşı da ergenlik dönemidir. Dürtü kontrol sorunları, obsesif kompülsif davranışlar ve psikotik yelpazede yer alan ruhsal sorunların başlangıcı ergenlik döneminde yatar.
Büyüme ve değişmeyle birlikte ergeni bekleyen en önemli görev değişen bedenin benimsenmesidir. Biyolojik farklılaşmayla birlikte hızla değişen ve kimi zaman hoşnut olunmayan beden, dışarıdan sağlanacak ilişki destekleriyle ruhsal bir yeniden inşa sürecine girecektir. Farklılaşan beden özellikle duygusal beğeni yoluyla diğerleri tarafından da beğenildikçe ergen kendi benliğini, kimliğini yeniden inşa edebilecektir.
Ergenlik geçmişin yolundan yürüyerek geleceğin kurulması sürecidir. Bu bağlamda ergenlik hüzün demektir, giden ve bir daha gelmeyecek olanın hüznü… Geride bırakılan şeyler ise çocukluk, masumluk, naiflik, oyun ve en önemlisi anne ve babayla kurulmuş olan o yoğun bağdır. Erken çocukluk döneminde anne baba üzerinden kurulan çocuksu özdeşimler, erkek ve kadın olmak, cinsel kimlik ve cinsiyet rolleri ilkokul dönemi yani oyun çağı boyunca pekiştirilir. Ergenlikte ise bu özdeşimlerde değişiklikler, düzenlemeler yapılır. Anne ve babayla yaşanan çatışma ve rekabet yoluyla ergen erişkinliğe adım atar. Çocukluk dönemindeki ebeveyn yasakları bu dönemde de devam eder. Çocuklukta toplumun ahlak ve erdem standartlarını temsil eden ebeveyn yasakları yoluyla çocuk anne baba özdeşimlerini pekiştirir, vicdan ve kendini yargılama mekanizmasını kurar. Ergenlikteki ebeveyn yasakları, toplum tarafından hoş karşılanmayan durumlar ise gizlilik ve sır oluşumuna hizmet eder. Bu anlamda kendine ait gizlilik dünyasında sırlar oluşturabilme, bu döneme ait normal bir görünümdür ve ergenin bireyselleşme sürecine girdiğinin bir göstergesidir. Sır her zaman zararlı değildir, tam tersine ruhsal yapının oluşumu için gereklidir. Kendine ve yalnızca kendine ait düşünceler üretmek bir özne olarak benliğin oluşumu için gereklidir. Birey olmanın koşulu sırra sahip olmaktır, bu da beraberinde özerkleşmeyi getirecektir. Ergenin karşı çıkma, kendine ait düşünceleri, kimi zaman toplumsal değerlere zıt görünse bile ortaya koyma çabası aslında birey olma çabalarının dışa vurumudur ve son derece normaldir. Bu dönemde bireyin sağlıklı cinsel seçimler yapabilmesi için çocuksu anne-baba özdeşimlerini bir kenara bırakması gerekir. Kendi bireyselliği doğrultusunda seçimler yapabilme yetisi evlilik hayatından iş yaşamına kadar yetişkinliğin her aşamasında gerekecek en temel becerilerden bir tanesidir.
Ergenlikteki fiziksel değişimle kendilik algısı yeni bir tasarıma dönüşür. Birinci kimlik evresi olan ve temel görevin cinsel özdeşimlerin kurulması ve tuvalet eğitiminin başarılması olan 2-4 yaş arasında birey ebeveyn etkisinin şekillendirdiği bir kimlik tasarımı ortaya koyarken ikinci kimlik evresi olan ergenlikte birey bunu kendi iradesiyle yeniden yapılandırmak durumundadır. Fiziksel ve ruhsal hızlı değişimin tetiklediği şaşkın, dağınık ve rastgele devinim toplum tarafından yadırgansa da ironik bir biçimde yeni ortaya konan bu kimliğin toplum tarafından onanması ihtiyacını beraberinde getirir ki sağlıklı bir gelişim süreci yaşansın. O güne kadar oyun çağında yaşayan, cinsel kimliği ve sosyal rolünden ziyade çocuksu bir hava ile kendini ortaya koyan ve toplumdan da bu yönde tepkiler alan birey şimdi ise toplumun gerçek bir bireyi olarak sahneye çıkmaktadır. O güne kadar emanet rollerle gelen birey için artık gerçek rolleri sahiplenme ve bu rolleri oynama zamanıdır. Buna paralel olarak başkalarının gözündeki kendilik tasarımı da ergenin bir diğer uğraş alanıdır.
Ergenlik dönemi iki temel probleme çözüm arayışıdır.
Psikososyal gelişim evrelerinden 0-2 yaş arası kendine ve hayata karşı temel güven duygusunun oluşması evresidir, 2-4 yaş arası utanç ve kuşku duymadan özerklik kazanabilmeyi, 4-6 yaş suçluluk duymadan girişimci olabilmeyi, 6 yaş ile ergenlik arasındaki dönem ise aşağılık duygusuna karşı başarma duygusunu kazanmayı gerektirir. Ergenlik ise kimlik kazanımına karşı rol karmaşası dönemidir. Ergen bu dönemde cinsel kimliğinin net olarak ayırdına varıp, özdeşimlerle bunu kuvvetlendirecek ve kimliğini netleştirecek ya da kimlik krizine girecektir. Bu süreci sağlıklı atlatmak ise yukarıda bahsedilen ergenliğin temel ihtiyaçları çerçevesinde yaklaşabilen “yeterince iyi” ebeveyn modeli ve sağlıklı bir akran çevresinin varlığıyla mümkündür.
Bu dönemde ailenin nasıl yaklaşması gerekiyor?
Öncelikle bu dönemi normal bir gelişim evresi olarak görmek ve yanlış tutumlara yol açabilecek aşırı anlam yüklemelerden kaçınmak gerekir. Bu dönemde ergeni sürekli yanlış davranma eğiliminde olarak görmek önemli bir sorundur. Hızlı büyümeyle panikleyen çocuk her şeyden önce karşısında sakin ve kucaklayıcı bir aile görme ihtiyacındandır. Bu noktada ailenin dönemle ilgili bilgi sahibi olması çok önemlidir. Çocuğun kimlik bocalamalarına karşı aile ters davranırsa çocuk daha da agresifleşir. Aile sakin olmalı ve yatışma sürecini beklemeden tepki vermemelidir.
Bu dönem hakkında çocuğun bilgilendirilmesi son derece önemlidir, bu bilgilendirmeyi kimin yapacağı ise tamamen ailedeki ilişkiler ve roller çerçevesinde belirlenir ve aileden aileye değişebilir. Ayırım çok önemli değildir, çocuk kimi kendine daha yakın hissediyorsa bilgilendirme o kişi tarafından yapılmalıdır.
Çocuğun arkadaş seçimleri bu dönemin bir diğer konusudur. Çocuklukta içselleştirilen değerler referans alınarak seçimler yapılır. Aşırı baskı varsa merak uyanır, zayıf bir karakter yapılanması varsa, ebeveyn boşlukları fazlaysa bu durum erken dönem sağlıksız ilişkilere yol açabilir. Arkadaş seçimleri ailenin takibi altında olmalı ancak aile ne çok katı ne de çok gevşek olmayan, sınırların net konulduğu bir tutum içerisinde olmalıdır. Henüz muhakeme yetisi tam oturmadığı için her zaman yanında değil ancak her ihtiyaç duyduğunda ergenin yanında konumlanmalıdır. “Seçimlerine saygı duyuyorum, haklı olduğun noktalar var ve kendini böyle ifade etmen hoşuma gidiyor ancak birlikte tekrar değerlendirelim istersen” şeklinde çocuğun duygu ve düşüncelerini önemseyerek, arka planda ona doğruyu gösterecek şekilde durmalıdır. Bunun anlamı ise “Özgürlüğünü onaylıyorum ancak kontrollü bir şekilde kullanmalısın” mesajıdır. Arkadaş çevresi ailenin onay vermediği bir yapıda ise, katı ve direktif içerikli yaklaşımlar çocuğu aileden iyice uzaklaştırabilir. Ebeveyn ve çocuk arasında güç mücadelesine giren bir iletişim tarzından kaçınmak gerekir. “Senin yerinde olsaydım şöyle davranırdım ama senin kararın” şeklindeki empatik ve duyguyu önemseyen yaklaşımlar ergenin kendi kararını yeniden gözden geçirmesini ve daha ılımlı yaklaşmasını sağlayabilir.
Bu dönemde değişen hormonal denge ve kimlik bocalamasının tetiklediği stres dikkat ve konsantrasyon sorunlarına ve beraberinde okul başarısının düşmesine yol açabilir. Ergenin gündemi nasıl göründüğü, karşı cinsle ilişki ve arkadaşlarıyla vakit geçirme konularıyla meşgulken akademik meseleler geri plana itilebilir. Bu durumların yaşanması bir noktaya kadar normaldir ve işlevsel aile ve okul tutumlarıyla rayına oturtulabilir. Ancak ergen sosyal ilişkilerinde kriz oluşturacak şekilde sürekli sorun yaşıyorsa, odasına kapanmış hiç çıkmıyor, kendine ait bir içe çekilme dünyasında yaşıyorsa, aileyle iletişimi büyük ölçüde azalmışsa, akademik başarıda dramatik bir düşüş var ise ve en önemlisi kendine zarar verme eğilimi gözlenmiş ve ölüm içerikli uğraşlar içindeyse mutlaka uzman yardımı alınmalıdır. Bu yaş çocuğu kendini tam olarak anlatamadığı için dürtüsel, impulsif davranışlar gösterebilir, hiç ölmeyeceğini düşünür ve tehdit için, sesini duyurabilmek için bu tür davranışlara girebilir. bağırıp çağırma, kapıları çarpma ve öfkeyi etraftaki nesnelere yansıtma davranışları bir ölçüye kadar normal kabul edilse bile, sıklığı ve şiddeti arttığında mutlaka uzman desteği alınmalıdır.
Bu dönemde boş vakitlerin nasıl geçirildiği çok önemlidir, düzenli ve sürekliliği olan spor ve sanat faaliyetleri ergenliğin yıkıcı etkilerinden koruyabilir, hedef birlikteliği olan, güvenli ve sınırları belli zaman ve mekan paylaşımları ergenin ihtiyacı olan sağlıklı akran ortamını sunarak enerjinin doğru kanalize edilmesine yardımcı olur.
Ergenlikte isyan, neden isyankar olunur?
Yukarıda bahsettiğimiz gibi kimlik oluşumuna hizmet eden bir yönü vardır isyan etme davranışının. Ergen itiraz eder, bu itiraz ve karşı koyuş çözümlenmezse isyankarlığa gidebilir. Ergenler sözle ifade edemediklerini bedenle ifade eder. Burada aile tutumu çok önemlidir. Protesto eder görünseler de ailenin sağladığı güvene (denetim, güven, yönlendirilme) çok değer verirler. Ergenlerin anne babanın rolünü tanımlaması çok önemlidir. “Güveniyor, saygı duyuyor, önemsiyor ve ihtiyaç duyduğum her an yanımda” şeklinde bir ebeveyn tutumunu içselleştirmesi sağlıklı kimlik gelişimi için çok önemlidir.
Güçlü ve dayanıklı olmaya ilişkin üstünlük, baskınlık, otorite, güç, metanet, özerklik, koruyup kollama şeklinde sıralanabilecek maskülen idealler erkek ergenlerde depresyon ve intihar riskini azaltmaktadır. Aile bağları iyi ise bu idealler bir parça isyankarlıktan doğmuş sağlam bir karakter ortaya koyabilir. Burada önemli olan maskülen rolün ölçülü ve sınırlı dışavurumunun başarılmış olmasıdır.
Genel olarak ergenlik sürecine bakıldığında yaşlara göre görünümler şu şekilde özetlenebilir;
13-14 yaş hırçınlık ve isyan dönemi
15 yaş bağımsızlık dönemi “giderim kimse karışamaz”
16 yaş dürtünün sağlıklı yönlendirilmesi dönemi, içten gelen cinsel ve saldırgan dürtülerle baş etme, oradan oraya devinme
17 yaş daha sakin, karşı cinsle daha oturmuş ilişkiler, sınav uğraşları ve meslek seçiminin gündemde olduğu dönem
Anne ve babalara kısa öneriler
Melike İlerisoy
Uzman Klinik Psikolog
KAYNAKLAR